Yazan: Araz ATA
ÖZET
Cem, toplanmak, bir araya gelmek ve birlikte davranmak anlamlarına gelir. Cem Kelâmlârı
(Nefesleri[1])
ise birlik, dirilik, eşitlik, düşünce ve yaşam aşkını aşılayan ve insan sevgisini içermektedir. Kızılbaş
(Alevi) şairleri tarafından yazılmış olan ve Kelâm (Nefes) adı verilen
şiirler, felsefi ve edebî yönüyle Türk tasavvuf edebiyatında ve zengin kültüründe seçkin ve güçlü yerini
almış, Kızılbaş (Alevi) kesiminin ne kadar
yaratıcı olduğunu ve kendine özgü özelliklere sahip olduklarını arz
etmektedir. Aslında Kızılbaş (Alevi) Edebiyatı Halk Edebiyatı,
sözlü kültürdür, dersek doğru olur. Ancak malesef,
Güney Azerbaycan ve İran Türk Kızılbaşlarının (Alevileri), bu zengin halk
edebiyatı ile ilgili yazılı ve sistematik bir kaynak bugüne kadar
oluşturamamışlar ve ellerinde olan çok az sayıda kaynak ise sözlü ve mitolojik
bir anlamda bu gün elimize ulaşılmış ve yüzlerce,
binlerce yazı kaynaklar ise titizlikle gizli tutulup saklanılmatadırlar. Ne
yazık ki, geçmişe dayanan geniş çapta onca gizli saklı kalan bu kaynaklarımız,
gelecek kuşaklara aktarılması için, uzun bir uğraş, paylaşım anlayışı ve geniş özveride
bulunmanın ürünü olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Güney Azerbaycan, İran Türkleri, Kızılbaş,
Ehl-i Hak, Yazılı metin, Halk Edebiyatı, Cem Edebiyatı, sözlü kültür, Kelâm, Nefes
Giriş:
Türklerin geniş
coğrafi bir bölgelerinde yayılan Kızılbaşlar (Aleviler), ister
İran’da, istersede Anadolu'da, yönetilen Şii ve Sünni hakimiyetlerin ve toplumsal
baskının etkisi sonucunda, yüzyıllarca Takiye yapmaya mecbur kalarak, ibadetlerini
köyün Cemevlerinde, kentlerde ise arka mahallelerin sadec ve
görüntüsüz yerlerinde gizli saklı yapmışlardır. Bildiğiniz gibi, Kızılbaşlık (Alevilik) yapısı dede kültü merkezli oladuğu için, bu mekanlari Dede’ler
yönetmişler. Kızılbaşlar (Aleviler), Dede’nin
yanında Cem’in muhabbet bölümünde Saz’lı veya Saz’sız, Semah’lı veya Semah’sız Kelâm
(Nefes) söyleyen Zakir veya Zakir’lerin eşliğinde Cem erkanını devam etmişler. Zengin
halk kültürü ve edebiyatına sahip olan Kızılbaşlar (Aleviler), halk edebiyatı,
özellikle şiir ve müzik geleneğine önemli derecede yer vermişlerdir ve sahip
oldukları inanç mirası ve zengin sözlü kültürlerinin ürünü olan bu kutsal Kelâmlârla
(Nefeslerle) dualarını, ilahilerini, döyüntülerini terennüm etmişler. Yine bu
kutsal şiirlerle ibadet edip, Hakkı dile getirmişler.
Kızılbaşlıkta
(Alevilikte) Kelâm (Nefes) kutsaldır. Yüksek bir kültür ürünü olan bu Kelâmlâr (Nefesler), Felsefi ve edebi yönüyle oldukça
güçlü ifadeler içermekte ve inanış, düşünce ve yaşayış tarzını son derece sade
ve anlaşılır ve bir o kadar da kuvvetli biçimde ifade etmektedir. Nefeslerinin
(Kelâmlâr ının) temel niteliğinde, duygu ve düşünceler etkin bir tarz ve
zarafet ölçüleri içinde canlandırmasıdır. İnsandan
başlayıp topluma yayılan dünyayı hatta evreni içine almıştır. Tarihin farklı dönemlerinde ve farklı ortamlarında söylense bile Kızılbaşlık
(Alevilik) inanç ve ibadetini, Cem’in oluşunu ve felsefesini yansıtmaktadır. Hayatı
algılayışlarını, hayatın anlamını, kendini ve özünü tasavvufî boyutları ile
tarif etmekte ve anlatmaktadır. “Kelâmlâr (Nefes) Kızılbaşlığın (Aleviliğin) sesi,
çığlığı ve melodisidir. Yaşam işaretidir. Insanlık davetidr. Cem’in kerem ve
sevgi dilidir. Kızılbaşlığın (Aleviliğin) tapı ve yapısını açıklamaktadır. Her
renkte, her tonda olabilir. Ama edep-usul içinde buluşamk şartıyla.”[2]
Kelâmlâr ın
(Nefeslerin) Özelikleri:
Kelâmlâr (Nefesler), ulu erenler tarafından yazılmış, felsefi ve
edebi yönüyle Türk tasavvuf edebiyatında seçkin ve güçlü yerini almış, âşık
edebiyatının şiirsel formasınıdaki özel bir beste ile saz eşliğinde söylenen
ilahilere denilir. Genellikle Türk tasavvuftaki Tanrı-İnsan-Evren üçlüsü
ile bütünleştiren, vahdet-i vücudu, Enel Hak’ı, erenlerin ilkelerinı, öğreti,
gerçeği, ve… kuralları içeren şiirlerdir. Dili sade bir Türkçe ile anlatılan ve
yazılan Kelâmlâr (Nefesler), biçim
olarak âşık edebiyatının koşmasına benzer. Dörtlükler halinde hece ölçüsünün 7,
8, 11′li kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır.
Dörtlük sayısı 3 ile 8 arasında değişir. Fazla da olabilir. Kelâmlâr (Nefesler) genelde hece ölçüsünün 7, 8, 11′li
kalıpları ile ya da az da olsa aruzla yazılanlara rastlanmaktadır. Kelâmlâr (Nefesler) dörtlük sayısı 3-7 arasında
değişir. Kelâmlârda (Nefes) konu farklıdır. Aynı Kelâmın (Nefes) dörtlükleride
farklı konularda olabilmektedir. Bu nedenle, bunların sınıflandırılması oldukça
zordur.
Güney
Azerbaycan ve İran Türk Kızılbaşların (Alevi) kutsal 24 ulu Kelâm (Nefes)
söyleyici erenleri bulunmaktadır. Bu 24 ulu
erene “24 Guyende” veya “24 Söyleyici” diğer uluların söyledikleri
Kelâmlâr a (Nefes) ise “Gufte” veya “Deyiş” denilir. Genelde Kelâmlâr
ın (Nefeslerin) veya Guftelerin (Deyişlerin) içinde şairin mahlası geçer. Guyende
veya şairin adı geçen beyte “Tapışırma” denilir.
İlahiler öğretilere göre değişik isimler alır.
Mevlevilerde “Ayin”, Bektaşilerde “Nefes”, Alevilerde “Deme (deyiş)”, diğer öğretilerde
de “Cumhur” ve “İlahi” adını alır.
Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Türk-Kızılbaş (Aleviler) Edebiyatı:
Modern toplumların seküler yaşamında önemli bir yere sahip olan
dini azınlıklar, çağdaşlaşma sürecinde kendine önemli yer tutmaktadırlar. Bu
öneme karşın, hele İran gibi şeriat ve din kuralları ile yönetilen çok dinli ve çok kültürlü bir ülkede, azınlıklar ve guruplar üzerinde yapılan baskıdan
dolayı, yürütülen çalışmalar yeterli değildir. Tabi en ciddi şekilde hasar gören, hem dil
açısından hemde din açısından yoğun asimilasyon sürecine maruz kalan bu dini
azınlıkların biride Güney Azerbaycan ve İran’ın değişik bölgelerinde yaşamakta
olan Kızılbaşlar (Aleviler) dir. Geniş Halk kültür ve edebiyatına sahip olan bu
insanların “tasavvufi halk edebiyatları”
ise yüz yıllar önceden başlamaktadır. Bu konuya değinmeden önce, son yüz yıla
kadar bir çok konuda ilişkilerimiz içi içe olduğu herkese malum olan Anadolu
Kızılbaşlarının “tasavvufi halk edebiyatları ilgili kısa bir açıklama
gerekmektedir.
Anadolu
Kızılbaşlarının “tasavvufi halk edebiyatları” ya da “Tekke edebiyatı” denilen
türü 12’nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Ama Anadolu’nun bu alandaki ilk
ve en büyük şairi Yunus Emre’dir.[3] Söz
konusu bu edebiyatda,
yedi büyük şairi Kabul ederler: Nesimi, Fuzuli, Hatayı, Pir Sultan Abdal, Kul
Himmet, Yemini ve Virani.[4] Tekke edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya
menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını
konu alan yapıtlar oluşturur.[5] Ayrıca Anadolu Alevîliği‟nin bazı yazılı kaynaklara sahip olduğuda
görülmektedir. Bunlar arasında ilk akla gelenleri, Buyruk, Vilâyetnâme ve
Menâkıbnâmeler, Fütüvvetnâmeler, Hüsniye, Kumru (Kenzu’l -Mesâib), Fazîletnâme
ve Şerhu Hutbeti’l -Beyân gibi eserlerdir.[6]
Peki, Güney Azerbaycan ve İran’daki Türk- Kızılbaşlarının
(Alevilerinin) tasavvufi Türk halk ve yazı
edebiyatında neler ve kimler var?
Güney
Azerbaycan ve İran Türk Kızılbaş (Alevi) topluluklar arasında hakim olan
kültür, daha çok sözlü kültür olmasından doalyı, bu bölgelerdeki Kızlbaşların (Alevilerin)
sözlü kültürlerinin örneği olan Kelâmlâr
(Nefes) helede tam olarak yayınlanmamış,
gizli tutulmakta ve el yazılar halinde değişik Cemevleri’nde değişik
defterlerde bu günümüza kadar saklanmaktadır. Bu gün elimize ulaşa bilen bu
kaynaklar, geçmiş dönemlerde yaşayan erenlerin oluşturdukları yazılı metinleri
veya sözlü kaynaklardır. Bunlar arasında ilk akla gelenler, kutsal 24 ulu
erenlerin Kelâm (Nefes) defterlerine işaret etmek olur. Bu ulu erenlerinin
isimleri şöyledir: “Kuşçuoğlu, Kuloğlu, Ağaoğlu, Şahsuvaroğlu, Nemame,
Yunus, Turabi, Budak, Şeyhican, Fethi, Hasta Ali, Gündüz, Kulu, Kalender, Kul
Veli, Hasan, Kamber, Mezitoğlu, Ulu Baba, Ahmet, Kasım, Yadiğar, Emir,
Mahmutoğlu.” [7] Bu defterlerden
yanı sıra Sultan Sahak[8]’ın Serencam[9] veya Defter-i Perdiver’î, Şah Hatayı ve Nesimi gibi erenlerin şiirlerinide yıllardır
sineden sineye söylemektedir ve kutsal sayılmaktadır. Daha Ilhıçı gibi bölgelerde yerleşmekte olan Kırklar’ın
Rehberi, Baba Selman, Baba Nihani, Fatihi ve … gibi kutsal
defterlerinden bahs etmedik.[10] Bu defterlerin
bir çoğu Türkçedir ve hepside titizlikle gizli tutulmaktadır.[11]
Malesef bu sözlü veya yazılı kaynakların bir çoğu, oldukça
geç bir dönemde ve alınan Fars dili
eğitimi tesirinde, özensiz bir biçimde yazıya geçirilmiş ve bir coğu ise
Kızılbaşların (Alevilerin) Sır söylenmez felesefesi ve inançı nedeni ile kayda
geçmesi ve ulaşılabilmesi çok zor bazende olanaksızdır. Ancak unutmamak gerekir
ki icra ortamını kaybeden ve gün ışığı görmeyen her halk ürünü kaybolmaya mahkûmdur. Sözlü kaynaklardan yazıya
geçirilen bu kaynaklardan biride az önce bahsettiğimiz Serencam veya Defter-i
Perdiver’idir. Bu kutsal kitap Kızılbaşlar (Aleviler) ve İranik Ehl-i Hak’ların ana yasa kaynağı gibi en temel
kaynak olarak sayılmaktadır ve öğreti ile ilgili adab ve erkana dayandırarak Gorani[12]
şivesinde anlatılan şiirsel bir kaynaktır. Söz
konusu Serencam defteri bir çok nushası bulunmaktadır. Hetta bu
nushalardan biride son yıllara kadar Güney Azerbaycan’daki Ateşbeyli’lerin
kutsal ocak ve mekanlarından biri olan Güldür Ocağı[13]’nda
bulunmaktaydı. Ancak bu kutsal mekanın dedelerinden birinin sorumsuzca
davranışı neticesinde, bu değerli nusha çalınmış veya satılmıştır. “Elimizde
olan bilgilere göre NurAli İLAHİ[14]
Serencam Defterinin tüm nushalarını toplamakta ve kendisinin belirlediğine göre
bu defterden yetmiş iki nusha elinde mevcuttur.”[15] Serencam defteri
800 yüz il önce düz yazı ve 8 ile 10 hiceli şiir kalibinde yazılmıştır. “Barge barge (bargah), Heftivane dönemi, Gılim ve kul dönemi, Kırklar
dönemi, Abdin dönemi, Küçük Serencam” başlıklı altı bölümden oluşmaktadır. [16] Fakat
çok önemli bir noktayıda gözden kaçırmamak gerekiyor:
Güney
Azerbaycan ve İran Türk-Kızılbaş (Alevi) toplulukları Serencam defterini kutsal bildikleri halde, bu kutsal defterle oldukca
uzak kalmışlar. Zira bu kutsal defter, yayınlanmamasından dolayı sadece belirli
kişilerin elinde olduğu için hemen hemen hiç bir Cemevinde görülmemektedir.
Diğer önemli bir neden ise, bu defterin Gorani şivesinde yazıldığı için, defterin içeriği Türk Kızılbaşlara (Alevilere) anlaşılmamaktadır. Fakat 24 ulu
erenlerin Türkçe yazdıkları Kelâmlâr (Nefesler) Serencam defteri ile Türk
Kızılbaşlar (Aleviler) arasında sarsılmaz bir köprü rolu oynamaktadır ve Türk
Kızılbaşlarca (Alevi) benimsenmektedir. Aslında Kuşçuoğlu kendi Kelâmlâr
ının (Nefeslerinin) birinde, Kızılbaşlık (Alevilik) görüşünün temel
özellikelrinden biri olan Dondan dona veya Tenasüh (Reenkarnasyon) felsefesine
deyinerek, bu durumu çok açık ifade etmiş ve Türkçe yazılan Kelâmlâr ın
(Nefeslerin) ne kadar önemli olduğunu ifade etmiş:
Ben bir settaridüm, beni nehara çekdiler,
Sildiler güzgümün pasını, aydın didare çekdiler.
Bir zaman ehi (kardeş) yardan, ayrı divane gezerdüm,
Girdim Nesimi donuna, pustumu pare çekdiler,
O zamandan bu zamana dondan dona gelmişük
Dediler gel habar ver, beni habare çekdiler.
Padışahım o donda saf Gorani söyledim,
Aslına
bakarsan, Cem edebiyatı ve Türk edebiyatı’nın en güçlü Kelâmlârı (Nefesleri) Kuşçuoğlu’na aittir, dersek çok doğru olur. Kuşçuoğlu “24 Guyende”
veya “24 Söyleyici”lerin ilki olarak bilinmektedir. Onun adı Bayrak, mahlası
ise Kuşçuoğlu dur. Bugün Güney Azerbaycan ve İran’ın diğer bölgelerindeki Türk-Kızılbaşların
(Alevi) elinde ve Cemevlerinde Bayrak Kuşçuoğlu ve diğer “Guyende” veya
“Söyleyici”lerin Kelâmlâr ına (Nefeslerine) ait birçok
yazılı nüsha bulunmaktadır. Birinci defa, yıllar önce Seyyid Kazim Niknejad büyük
çaba harcayarak, bu Kelâmlârı (Nefesleri) el yazı
şeklinde düzenlemiş ve yaymıştı. Ancak bildiğiniz gibi bugün elimize ulaşan Kelâmlâr
ın (Nefeslerin) birçoğu eksik, yanlış ya da tahrif edilmiştir. Tahran’daki bazı
nüshaların ise imlası günümüz İran Türkçesine uyarlanmış ve sonradan ilaveler
yapılmıştır. Bu sebepten Kuşçuoğlu’nun Kelâmlâr ı’nın tenkitli bir metnini
hazırlamak çok güçtür. Fakat 1990 yılında Dr. Sıddîk, merhum Sâdık Gülzârî’ye
ait olan eski bir nüsha ve üç adet yayınlanan seçmelere dayanarak Kelâmlâr adı
altında Kuşçuoğlu’nun 111 şiirini yayımlamıştır. Ancak bu yayında ise malesef
yazmanın bazi imlâ özellikleri dikkate alınmamıştır. [18]
Sonuç:
Fars
yanlı ve şii mezhepli Hâkim kültürün onca dini ve milli asimlasyon ve
ayrımcılık siyasetlerine bakmayarak, Güney Azerbaycan ve İran Türk-Kızılbaşlar
(Aleviler) arasında hakim
olan kültür, daha çok sözlü kültür olmasına rağmen, bazı
yazılı kaynaklara sahip olduğu görülmektedir ve bu
toplulukların ibadet dili, hala Türkçedir ve hala geleneksel inanç sistemlerini
korumaktadırlar. Bunun üzerinde fazla durmaya gerek yok. En basit göstergesi ise sayğı ve sevgi ile korunmakta ve zikr edilmekte olan 24 ulu
erenlerin Kelâmlârı
(Nefesleri) dir. Ulu erenimiz Kuşçuoğlu, Kelâmlârın (Nefeslerin) önemi ile ilgili şöyle buyurmuşlar:
Nitekim temennimiz,
en kısa zamanda, hem dilciler hem de edebiyatçılar tarafından gizli saklı
yerlerde mevcut olan bu zengin ve kutsal hazinemizin, doğru ve akademik bir biçimde gün ışığına çıkarılmasıdır.
Gerçeğe
HÜ.
Kaynaklar
Kitap:
1.
Edmonds, C. J.,
Kurds, Turks and Arabs, 1957:10
2.
Gölpınarlı, A., ve Pertev N. Boratav, Pirsultan Abdal,
Ankara, 1943,
3.
Hacettin,
S.M..A., Sersüperdegan سپردگان (شرح عقاید اهل حق)،, Tebriz, 1970,
4.
Melikoff, İrene, Uyur idik Uyardılar, İstanbul, Demos yayınları,
2009,
5.
Niknejad, Seyyid Kazım, Türkçe kelamlar(كلامات توركي),
6.
Orenk, M., Ahl-i Hak, Armağan degisi, sayı8,
7. Safizade, Sadik,Yarsan Ehl-i hah ile ilgili dağınık notlar,(نوشته های پراكنده درباره یارسان اهل حق), Tahran, 1982,
8.
Saedi, G.H.,İlhıçı, Tahran, 1963,
9.
Seddik, Hüseyin
Muhammedzâde, 1369/1990, Bayrak Kuşçuoğlu’nun Kelâmlar’ı, Tahran
10.
Uluçay, Dr. Ömer, Alevilikte cem nefesler, Adana, 1996,
11.
Yıldız, Harun,
Anadolu Alevişiğinin Yazılı Kaynakarına Bakış,
Site:
1.
http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/30-323-359.pdf
2.
http://www.turkceciler.com/deme.html
[1]
Kızılbaşlıkta nefes bir soluklanma
anıdır ve tümüyle tanrısaldır. Nefesin ses olarak gerçekleşmesi sesin söze
dönüşmesi de yine aynı çerçevede anlaşılır. Kızılbaşlıkta, doğaçtan olarak ve
bir soluklanma anı olarak dile gelen dizeler, ifade ettiğimiz nedenlerden
dolayı tanrısal kabul edilirler ve kutsaldırlar. Çünkü, her nefes hakkın
insanda ve tüm yaşamda gerçeklik
kazanmasını sağlayan yaşam unsurudur. Şah Hatayi’de nefes için şöyle demişler: Bunda kibr ile kin olmaz,\\ Hem sen olup, hem
ben olmaz, \\ Adam öldürsen kan olmaz, \\ Nefes öldürsen kan olur
[2]
Alevilikte cem nefesler, Dr. Ömer
ULUÇAY, Adana, 1996, s. 18
[3]
http://www.turkceciler.com/deme.html
[4]
A.Gölpınarlı ve Pertev N. Boratav,
Pirsultan Abdal, Ankara, 1943, s. 17;
İrene Melikoff, Uyur idik Uyardılar, İstanbul, Demos yayınları, 2009, s.
180
[5]
http://www.turkceciler.com/deme.html
[6]
Harun YILDIZ, ANADOLU ALEVÎLİĞİNİN YAZILI KAYNAKLARINA BAKIŞ,
http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergiler/30-323-359.pdf
[7]
24 ulu erenlerlerin Kealmlarını (Nefeslerini) ilk defa düzenli şekilde
yayınlayanlardan biri, Seyyid Kazim Niknejad, Türkçe kelamlar (كلامات تركي) adlı bir kitapta
yapmıştır. Bu kitap el yazı
biçiminde, 24 ulu erenlerine ait toplam 315 adet Kelamlarından (Nefeslerinden)
oluşmaktadır.
[8]
Sultan Sahak Ehl-i Hak inancının kurucusu olarak olarak bilinmektedir. Ayrıca Anadolu’da
Babaî ayaklanmasını çıkaran Baba İshak’la aynı kişi olduğu düşünülmektedir.
[9]
Serencam Kızılbaşlar (Aleviler) ve Ehl-I haklar (Yarsanlar) arasında en değerli
kelam hazinesidir. 800 yıl önce Gürani şivesinde yazılmış ve genelde 8 ile 10
hiceli şiirlerden ve düz yazılardan yazılmış 6 bölümden oluşmaktatır.
[10]
Bu konu ayrıca kaleme alınacaktır.
Ancak bu konu ile ilgilenmek istersiniz
G.H. Saedinin İlhıçı eserne baka bilirsiniz.
[11] Saedi, G.H.,İlhıçı, Tahran, 1963, s.97
[12]
Gerçi bazi Kürt yazarlar "Gorani şivesi Kürtçenin
Oramani şivesi ile Lek ve Kımanç Kürtçesinin karışımıdır. (Kaynak:
Hacettin, S.M..A., Sersüperdegan سپردگان (شرح عقاید
اهل حق)،, Tebriz, 1970, s. 6) " gibi iddialarda bulunmaktadır ancak C. J.Edmonds gibi araştımacılar ve bilim adamları ise bu konuda
çok farklı sonuçlar sunmuşlar. C.
J.Edmonds “Kürtler, Türkler ve Araplar” adlı kitabinda şöyle yazıyor:
The European authorities
generally maintain that Gorani [Hewrami] is not Kurdish and that the people who
speak it are not Kurds; but the people themselves feel themselves as Kurds in
every way. the people who speak it are not (Kurds, Turks and Arabs, C.
J.Edmonds 1957:10)
(Yani: Birçok Avrupalı
yazarın kesin görüşüne göre, Gorani (Hurami) dili Kürtçe bir dil değildir. Bu dilde konuşan halk Kürt değilsin. Ancak bu
halk kendini Kürt sanıyorlar. )
[13]
Güldür ocağı Doğu Azerbaycan’ın Keleyber ilçesinin Güldür köyünde
bulunmaktadır.
[14]
NurAli İLAHİ)1895-1974) Nimetulla Cehunabadi’nin oğlu
idi. Babası Nimetulla
Cehunabadi ise Yarsan Ahl-I Hak’ın ünlü şair ve şahsiyeti idi. “Hakikat
şahnamesi” onun eseridir.
[15]
Orenk, M., Ahl-i Hak, Armağan
degisi, sayı8, s. 539
[16]
Safizade, Sadik,Yarsan Ehl-i hah ile ilgili dağınık notlar,(نوشته های
پراكنده درباره یارسان اهل حق),
Tahran, 1982, s. 23
من بير ستّاريدوم، مني نهاره چكديلر// سيلديلر
گوزگومون پاسين، آيدين ديداره چكديلر.// بير
زامان اخي ياردان، آيري ديوانه گزردوم// گيرديم نسيمي دونونا پوستومي
پاره چكديلر.// او زاماندان بو زامانه دوندان دونا گلميشوخ// دئديلر گل خبار وئر،
مني خباره چكديلر.//
ديديلر گل خبار وير مني خباره چكديلر// پادشاهيم او دوندا، صاف گوراني سؤيله ديم// ايندي بو دونا گله لي، توركو گفتاره چكديلر.
ديديلر گل خبار وير مني خباره چكديلر// پادشاهيم او دوندا، صاف گوراني سؤيله ديم// ايندي بو دونا گله لي، توركو گفتاره چكديلر.
[18]
SIDDĠK, Hüseyin Muhammedzâde, 1369/1990, Bayrak Kuşçuoğlu’nun Kelâmlar’ı,
Tahran.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder